Marmaris Gazetesi Culture & Art Altın Portakal Film Festivali'nde Sıra Dışı Belgesellerin Günü!

Altın Portakal Film Festivali'nde Sıra Dışı Belgesellerin Günü!

​62. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali, 26 Ekim Pazar günü salonlarını sadece sinemaya değil, aynı zamanda insan ruhunun direncine adadı.
Altın Portakal Film Festivali'nde Sıra Dışı Belgesellerin Günü!

Umudu Ve Azmi Kaydeden Kameralar!

Hatay depreminden doğan “Hayatın Çizgisi”, mübadelenin izinde “Köklere Yolculuk” ve “Hümanist Bir Deha: Gazi Yaşargil”in sıra dışı hikâyesi ile festival seyircileri yepyeni ufuklara yelken açtı.
​62. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali, 26 Ekim Pazar günü salonlarını sadece sinemaya değil, aynı zamanda insan ruhunun direncine adadı. O gün, festival perdesi; büyük felaketlerin, kök arayışının ve bilimsel dehanın izlerini süren, her biri izleyicide yeni bir ufuk açan sıra dışı belgesellere açıldı.
​Festivalin “Belgesel Günü”, izleyicilere hayatın en kırılgan anlarında bile filizlenen umudun ne kadar güçlü olduğunu hatırlattı.


​Felaketten Doğan Sörf Tahtaları!


​Günün ilk belgeseli olan “Hayatın Çizgisi”, Hatay depreminin karanlığından sızan bir ışık huzmesi gibiydi. Yönetmenler Osman Sarp Altay ve Deniz Toprak’ın kadrajı, Samandağ sahilinde dalgalarla tanışan gençlere odaklanıyordu. Bu bir spor hikayesi değil, bir hayata tutunma manifestosuydu.
​Söyleşide, yönetmenler Osman Sarp Altay- Deniz Toprak, katılımcı Derya Gümüş Türkoğlu ve yapımcı Ceyda Yüceer seyircilerin sorularını cevapladı.

2023 Hatay depreminin ardından bölgeye yardım için giden Deniz’in, Samandağ sahilinin dalgalarını keşfetmesi ve  gençlere sörf eğitimi vermesiyle başlayan bir ‘umut’ hikayesi olan “Hayatın Çizgisi”, yaşananların kayda geçirilmesi amacıyla ortaya çıkmış. Hikayeyi sinema diline çeviren yönetmen Osman Sarp Altay,  hikayenin önemini şöyle özetledi: “Sizin de gördüğünüz gibi küçük başlayan bir iş, daha büyük  kalabalıklara etki edebiliyor. Belki de bu işin sonu, o şehirdeki gençlerin hayatını değiştirebilir. Umutsuzluğa kapılmamak, ayakta durabilmek, felaketlerden sonra ayağa kalkabilmek çok önemli”

sörf macerasına katılan Derya Gümüş Türkoğlu'nun sözleri, belgeselin mesajını özetliyordu: "“Denizden korkarken gençleri denize, sörfe yönlendirmeye çalışan birine döndüm. Hatta Samandağ’da bütün anneler çok korkar denizden; korkacak ne var, ne güzel, çocuklar sörf yapsın, demeye başladım. Bu çok radikal bir girişim ama o dönemlerde insanlara hayata tutunacak bir sebep lazım. Bu sebebin sörf tahtası olabileceği hiç aklıma gelmezdi. Aslında hayat da sörf gibi; çocuklar sörf tahtasının üzerine çıkıp dengede kalmaya çalışıyor; hayat da böyle”


“Köklerimi ararken Kavala’da arka masamdaki Yunan yardım etti”

​Festival, sörf tahtasından sonra, Ege’nin hüzünlü sularını aşarak mübadelenin derin dramına yelken açtı. Akademisyen kimliğiyle tanıdığımız Bülent Vardar'ın ilk yönetmenlik deneyimi olan "Köklere Yolculuk", ailesinin köklerini arayışının 7 yıllık emeğiydi.

​Vardar, filmi hazırlarken karşılaştığı zorlukların yanı sıra, Kavala’da arka masasında oturan bir Yunan’ın düzgün Türkçeyle kendisine yardımcı olmasını anlatarak, insanlık bağının coğrafyayı nasıl aştığını gözler önüne serdi. Vardar, filmi hazırlarken taraf tutmadan, iki tarafın da acısını ve bakış açısını yansıtmaya çalıştığını vurguladı; zira belgesel, Rumların yaşadığı büyük sıkıntıları da cesurca masaya yatırıyordu.

Filmin konu edindiği mübadeleyle ilgili olarak “Ortada çok büyük bir dram var” diyen Vardar, şöyle konuştu: “Rumlar aslında Yunanistan’dan Türkiye’ye gelenlerden çok daha fazla sıkıntı yaşamış. Çünkü 1 buçuk milyon kişi gitmiş buradan oraya. Yunanistan o dönemlerde çok yoksulmuş. Ben taraf tutmadan her iki tarafın da bakış açısından bu işi yapmaya çalıştım. Çok fazla maddi ve manevi sıkıntı yaşadım. Bir süre filmi bitiremeyeceğime inandım. Yine de emek verdim çünkü geçmişimi araştırmak benim için çok önemliydi. Benim, eğitimlerine yardımcı olduğum öğrencilerim, filmin bitmesine yardımcı oldu. Onun için bütün öğrencilerime ve uygulayıcı yapımcı Hikmet Vardar’a çok teşekkür ediyorum”

​Bilimin Zirvesindeki Kuyruklu Yıldız!

​Günün kapanışını ise, insanlığa hizmet etmiş bir dehanın portresi yaptı: Atıl İnaç imzalı “Hümanist Bir Deha: Gazi Yaşargil”. Beyin cerrahisinin "babası" olarak anılan Prof. Dr. Gazi Yaşargil’in, bilimsel tutkusu ve sınır tanımayan merakı, salonda büyük bir hayranlıkla karşılandı.

AKM Perge Salonu’ndaki gösterimin ardından gerçekleşen söyleşiye; yönetmen Atıl İnaç ile yapımcılar Gülen Güler ve Derya Tarım’ın yanı sıra Yaşargil’in meslektaşı Cengiz Kuday da katıldı.

Yaşargil’in, şu an doktor olan ağabeyiyle birlikte çocukluk kahramanları olduğunu söyleyen yönetmen Atıl İnaç, “Seneler sonra çocukluk kahramanımın hikayesini anlatmak için bu proje sayesinde bir araya geldik” dedi.
​Yapımcılar, Yaşargil’in "38 saate karşılık 100 saat çalışan" bir insan olduğunu vurgulayarak, bu belgeselin amacının, çok çalışmanın ve merakın değerini yeni nesillere tekrar anımsatmak olduğunu söyledi.

 Söyleşiye katılan meslektaşı Cengiz Kuday'ın anlattığı, Yaşargil'in el yapımı beyin maketiyle 12 bin bilim insanını ayağa kaldırıp alkışlattığı anı, dehanın orijinal gücünü gözler önüne serdi.  Yaşargil’in, vefat ettiği 100 yaşına kadar çalışmaya devam ettiğini vurgulayan ve “Hocamız bir kuyruklu yıldız gibiydi” diyen Cengiz Kuday, son çalışmasını da şöyle anlattı: “Vefat etmeden evvel İsviçre televizyonunda son bulduğu Sulkus’u gösterdi. Sulkus dediğimiz; beyindeki kılcallar. Bir bölgeye de onun adı verildi, Yaşar adı verildi”
​Ancak Kuday’ın sözleri, bu gurur tablosuna hüzünlü bir dipnot düştü: "Sanatın ve bilimin takdir görmediği ülkelerde sanat ve bilim üretilemez." 


 

Comments
* There are no comments for this content, be the first to comment, let's discuss *
36. Marmaris Uluslararası Yarış Haftası Bu Hafta Sonu Başlıyor!

36. Marmaris Uluslararası Yarış Haftası Bu Hafta Sonu Başlıyor!